Merhaba sevgili okurlar; yaklaşık bir ay boyunca yazamadım ama dün 97.yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizin yıldönümüydü. Bu devlet tam 100 yıl önce çok büyük badirelerle kurulmuştu. Türk Milleti var olma ile yok olma arasında mücadele veriyordu. Artık koskoca imparatorluk yok olmuş, elde ise anavatan Anadolu kalmıştı. Eğer Anadolu’da düşmanların elinde kalırsa Türk Milleti’nin elinde avucunda bir vatanı kalmaz ve yine Asya yollarına göç başlamış olurdu. Halide Edip’in de dediği gibi Türkün Ateşle İmtihanıydı bu.
İstanbul işgal edilmiş, hiçbir umut yokken Çanakkale Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa Samsun’a geçerek Milli Mücadeleyi başlatmış, Milli Mücadeleye Türk Milletini de katarak tam demokratik bir havaya dönüştürmüş, millete kanıyla malıyla canıyla savaşmasını sağlamıştı. İstiklal yolunda analar bağımsız uğrunda kağnılarda cepheye mermi taşıyor, askerimiz ayağında doğru düzgün postalı bile olmadan savaşıyordu. Düşman adeta Türk ordusunun iskeleti ile savaşıyordu. Bu kadar yokluk vardı. Fransız elçi TBMM heyetine kağnı kamyonu geçemez dostum diyordu. Hiç kimse tam bağımsızlığa inanmıyordu. Milli Mücadeleyi yürütecek para bile yoktu. TBMM binası çok zor şartlarda tutulmuş, bacası akıyor, pencereler olmamış, çatıdan su akıyordu. Milletvekillerinin oturacakları yer bile yoktu. Dahası milletvekillerinin Ankara’da kalacak yerleri dahi yoktu. Sakarya Meydan Muharebesi’nde askerin doğru dürüst cephanesi bile yoktu. Bu vatan kolay elde edilmedi. Bin bir zorlukla bu vatan yeniden yurt olmuş ve düşmanlarından arındırılmıştı. O vatana aşık nesil, vatandan başka aşk bilmediler ve kendilerini vatana feda ettiler. Hiç kimsenin doğru düzgün aile hayatı bile olmamış, çocuklarıyla zaman geçirememişler, cephede ailelerinden haber alamamışlar ve vatanın her tarafında acılar çekerek görevlerini yerine getirmişlerdi. Böyle bir fedakar nesilden bahsediyoruz.
Mücadele bitmemişti. Çünkü asıl mücadele yeni başlıyordu. Bu sefer ki mücadele medeniyet mücadelesiydi. Vatanı baştan sona kadar muasır medeniyetler seviyesine çıkartma mücadelesi verilmesi gerekmekteydi. Kurtuluş Savaşı’nda dahi Mustafa Kemal Paşa, öğretmenlerle konferans düzenliyor, asıl mücadelenin cahillikle mücadele olduğunu belirtiyordu. Ülkede okul, hastane, kültür merkezleri yoktu. Okuma yazma oranı oldukça düşüktü. Cahillik diz boyuydu. Salgın hastalıklar almış başını gitmiş, çocuk yaşta ölümler had safhadaydı. Anne ölümlerine çareler üretilemiyordu. Diş hastanesi yoktu, diş doktorunun sayısı oldukça azdı. Ebe ve hemşirelerin sayısı azdı. Köylere gidecek öğretmen yoktu. Yunan, Anadolu’yu yakarak geri çekilmişti. En önemlisi insanlarda vatandaşlık bilinci yoktu. Türk vatandaşlığı bilincini oluşturmuştur. Daha sonra okullar açılmış, fabrikalar üretime geçmiş, ülkenin dört bir yanı mamur bir hale getiriliyordu. Bütün dünya yeni kurulan Cumhuriyete gıpta ile bakıyorlardı. Çünkü Almanya, İtalya’ya aşırı sağ yükselişe geçip Türkiye’de demokratik bir rejim olması dünyanın dikkatini çekiyordu. Yunan Başbakanı Venizelos, Atatürk’ü Nobel’e aday gösteriyordu. Genç Cumhuriyet, Bozkurt-Lotus davasında milletlerarası hukuk sisteminde dünyaya gücünü gösteriyordu. Hatay tek bir kurşun dahi sıkılmadan anavatana katılmıştı.
Saltanat kaldırılmış, ülkemizde cumhuriyet rejimi ilan edilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti egemenlik hakkını bir aileden değil, gücünü milletten alan bir devlet olmuştur. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve diğer siyasetçilere bu ülkeyi yönetme imkanı vermiştir. Bu cumhuriyet daha dünyada bile yokken Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını tanıdı. Latin harflerini kabul edilmesiyle okuma yazma oranı inanılmaz derecede artmıştı. Millet inkılapları benimsiyordu.
Dünyanın hiçbir yerinde ülkelerin kurucusuna ve kurucu iradeye hakaret edilmez, saygı gösterilir. ABD’yi kuran George Washington’a hakaret eden Amerikalı var mı? İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesini kurtarmaya çalışan De Gaulle’ye hakaret eden bir Fransız var mıdır? Almanya’yı tek devlet haline getiren Otto Von Bismarck’a hakeret eden bir Alman var mıdır? Hepsinde daha iyi olan Atatürk’e ne yazık ki hakaretlerin ardı kesilmiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Atatürk’ün kurmuş olduğu cumhuriyet olmasaydı, hiç kimse bu vatanda özgür bir şekilde dolaşamaz, eğitim alamaz ve en önemlisi de yaşayamazdı. Bu devletin imkanlarını bütün Türk vatandaşları yararlanıyorsa bu cumhuriyet sayesindedir. Cumhuriyeti kuran iradeye de saygıda kusur gösterilmemesi gerekir. Bu vatan kolay elde edilmedi. Her bir karış toprağında kan, gözyaşı ve acı vardır. İstiklal Marşı'nda da dediği gibi şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda.
Bu vatanda yaşıyorsak şehit ve gazilerimiz sayesindedir. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bütün şehitlerimizden ve gazilerimizden Allah razı olsun. Cumhuriyet fazilettir. Yaşasın Vatan, Yaşasın Cumhuriyet.